22 Ocak 2009 Perşembe

Beykent Üniversitesi'nde Blog Yarışması

Beykent Üniversitesi'nde 19 aralık tarihinden başlayarak dönem sonunda bitmesi planlanan eşine çok fazla rastlayamayacağınız bir etkinlik düzenleniyor. İletişim Tasarım 3. sınıf öğrencileri tarafından uygulanmaya başlanan kişisel blogları popüler hale getirme çalışması, bu anlamda farklı teknikler kullanılarak en kısa zamanda kişisel blogları geniş kitlelere ulaştırmak için yapılan teorik bilgilendirmelerin sonunda bu bilgileri pratik alanda uygulamaya yönelik yapılan analitik içeriğe sahip bir çalışma.
yazının devamı için:http://atlblgl.blogspot.com/2009/01/beykent-niversitesi-iletiim-tasarm-blm.html
blog dersi video: http://www.vimeo.com/2921563

15 Ocak 2009 Perşembe

3Dhtml

3dhtml, biraz eski de olsa, oldukça hoş bir olay. 3dhtml toolkit adını verdikleri bir araç ile bu, bu, bu ve bunun gibi oldukça hoş üç boyutlu dhtml uygulamalar geliştirebiliyoruz. 3dhtml anasayfasından ulaşabileceğimiz linkler aracılığıyla nedir, nasıl kullanılır, geniş açıklamalı örnekler gibi birçok konuya ulaşabiliyoruz. (SİBER KÜLTÜR)

9 Ocak 2009 Cuma

PHOTO OF PALESTINIAN CHILDREN / FİLİSTİN ÇOCUKLARININ FOTOĞRAFLARI

The war, Palestinian and Children are appear together in terror to viewer... Which heart to accept, Which to people we don't know but that place only real; İsrail into Gazze is continue offensive. İn Gazze is died blameless childrens, undefended woman. İn Gazze is living slaughter any heart not accept the people. İn Gazze is halting in life to now.
İN GAZZE BLAMELESS TO PEOPLE MERCYLESSLY SLAUGHTER.

Savaş, Filistin ve Çocuk üçgeninden ortaya çıkan dehşet dolu manzaralar...
Hangi vicdan kabul eder,hangi insanlığa sığar bilinmez ama ordaki tek gerçek;

Gazze’ye İsrail’in saldırısı devam ediyor. Gazze’de masum çocuklar, savunmasız kadınlar öldürülüyor. Gazze’de hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir katliam yaşanıyor. Gazze’de artık hayat duruyor.GAZZE'DE MASUM İNSANLAR ACIMASIZCA KATLEDİLİYOR...


Click in Here/ Buraya Tıklayınız
www.vimeo.com/2762196

Bir Rüya İçin Ağıt from twist on Vimeo.

31 Aralık 2008 Çarşamba

Teknoloji

Teknoloji derkenden, eminim alacağım ilk yanıt “iyi ki var...” olacaktır. Evet, iyi ki var... Teknoloji’nin günlük hayatımıza getirdiği kolaylık, rahatlık, konfor saymakla bitmez. Bugün hangi kadın çamaşır ya da bulaşık makinesinden vazgeçebilir? Hangi erkek uydu kanalından, dünya kupalarını seyretmenin rahatlığını bir kenara bırakabilir?
Evinizde oturuyorsunuz... Bir düğmeye basıyorsunuz. Tüm kirli çamaşırlarınız, diğer bir düğmeye basıyorsunuz bulaşıklarınız kendi kendine yıkanıyor. Televizyonun karşısında yerinizden kıpırdamadan bir düğmeye basıyorsunuz, karşınızda CNN, bir düğmeye basıyorsunuz BBC... Fırınınız aynı oranda becerikli. Bilgisayarınızdan hiçbir kitap karıştırmadan ihtiyacınız olan tüm bilgileri rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Görüşmelerinizi, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun cep telefonuyla hallediyorsunuz.. Artık günlerce aylarca postacı yolu gözlemeye gerek yok. E-maille anında haberleşebiliyorsunuz. Çocuğunuz artık, “sokakta arkadaşlarımla oynayacağım” diye tutturup bu trafik belasında başınızı ağrıtmıyor. Kardeşim geçmiş playstationun karşısına kendi kendine yarışlar yapıyor.
Her şey çok kolay... Her şey çok rahat...

Elif Şafak’la ‘güzellik’ üzerine söyleşi

Elif Şafak: Güzellik tanımı bir ayıklama ölçütü. Öncelikle kadınları erkeklerden ayıklamaya yarıyor çünkü güzellikle ilgili tüm dertler kadınların meselesi olarak algılanıyor. Daha sonra da kadınları kendi içlerinde ayıklamaya yarıyor. Yeterince-güzel-olmayanlar ile yeterince-güzel-olmayanlar’dan-daha-güzel-olanlar diye ikiye ayrılmış durumda kadınlar. Bu durumda kimse yeterince güzel değil çünkü “daha güzel”in olduğu yerde “güzel” olmak yetmiyor. Güzel sıfatına gelince, benim çok sevdiğim bir sıfattır bu. Güzellik-çirkinlikten başka bir şey anlarım bu kelimeden. “Güzel insan” derim, “güzel şehir”, “güzel öykü”, derim keza.Son olarak şunu eklemek istiyorum. Sufilerin söyleminde bambaşka bir önem ve anlam kazanır güzellik. İnancın da aşkın da temel kelimelerinden birisidir. Çünkü tasavvufa göre yaradan, kendi güzelliğini seyreylemek için yaratmıştır bu dünyayı. Konuyla ilgili araştırmacıların da altını çizdiği gibi, çok çok güzel bir kadın görünce sofunun verdiği tepki ile sufinin verdiği tepki birbirine tamamen zıttır. Sofu, yani ortodoks zihniyetli kişi, o kadının güzelliğini bir fitne kaynağı olarak görür. potansiyel bir yoldan çıkarıcı, baştan çıkarıcı. Çok güzel bir kadına güvenmez. Şüpheyle yaklaşır. Gelelim sufiye. Sufi, aynı kadına hayranlıkla, aşkla yaklaşır. Onda görünen güzelliğin, tüm varlıkları birbirine bağlayan döngüsel alemin özünü oluşturan güzelliğin bir yansıması olduğuna inanır. Sufi, güzel kadını över. Sadece kadını değil. Güzel olan her şeyi ve herkesi.(Uçan Süpürge Kadın İletişim Bülteni)

Neden Sokak Çocuklarının Sayısı Artıyor?

Ülkemizin hızlı bir endüstrileşme sürecine girmesiyle birlikte oluşan sağlıksız kentleşme sonucunda toplum yapısındaki değişikliklere paralel olarak aile yapısı eskiye göre farklılaşma göstermiştir. Bu farklılaşmaya ayak uyduramayan ailelerde ise bir çok istenmeyen değişimler ortaya çıkmıştır. Bu değişimlerin ilki göç olgusudur. Ekonomik nedenler başta olmak üzere terör ve diğer nedenlerden yaşadığı yeri bırakan ailede aileye para getiren kişi evin babasıyken işsiz kalması sonucu daha kolay iş bulan evin annesi sonra da çocuğu çalışmaya başlamıştır. Başka şehire göç edilmesi sonucu hemşehri dayanışması olsa da geniş ailenin getirdiği birçok avantaj ortadan kalkmıştır. Bu durum en çok çocuğu etkilemiştir. Çünkü büyükbaba, büyükanne, teyze, amca otoritesinden kurtulan çocuk küçük yerden büyük yere gelince disiplinden de hemen kopmuş ve ilk olarak okula devam etmemeye başlamıştır. Bu süreç içinde ekonomik yoksulluk ve köyden-kente göç sonucu oluşan kültürel çatışmayı da yaşayan aileler kent yaşamının dışına itilmektedir. Kırsal kesimde ailenin geleneksel olarak aldığı psikolojik, sosyal, ekonomik destek kentlerde toplumsal kurumlar tarafından sağlanamadığından, büyük ümitlerle kente göçen yığınların aile ilişkileri olumsuz etkilemekte ve çocukları başıboşluğa sürüklemektedir. Ayrıca boşanmalar, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilikler, değişik eşlerden olan çocuklar, ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi nedenler de çocukların sokak yaşamını seçmesine neden olabilmektedir.
Gecekondu ilk ismiydi şimdiyse varoşlar deniliyor ama genel anlamda tapusuz yeşil alanların ve tepelerin üzerine tuğlalar ve demir filizlerinin oturtulmasıyla kaçak olarak yapılandırılan bölgelerde yaşam kurmaya çalışan aile birimlerinden sokak çocuklarının özellikle sokakta çalışan çocukların çıktığını görüyoruz. Sorun yoğunlukla metropol illerde görülmektedir. Özellikle İstanbul gibi gecekondulaşmanın ciddi boyutlarda sorun olduğu ortamlarda ailelerin kontrolünden çıkan çocuk sayısı günden güne artmaktadır. Soruna kısa süre içinde sistemli bir müdahale yapılmaması durumunda ise bir süre sonra büyük bir olasılıkla suçluluk oranında bir patlama yaşanacak ve sorunun çözümü için daha büyük yatırımlar yapılması gerekecektir. 2828 sayılı Kanun kapsamına giren bu soruna hizmet götürmek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun görevidir. Ancak bu sorun çeşitli sorunların bileşkesi olduğundan çok yönlü bir işbirliği ve koordinasyonu içeren rehabilitasyonu gerektirmektedir. Belirtildiği gibi bu sorunun gerçek nedeni köyden kente göç, onun sonucu oluşan çarpık kentleşme, bunların beraberinde getirdiği ekonomik yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Sağlıksız aile ortamında yetişen çocuğun eğitimine önem verilmemekte, çocuğun aile bütçesine katkıda bulunması beklenmekte ve çocuk yaşına uygun olmayan ruhsal ve fiziksel sağlığını tehlikeye sokan işlerin yanı sıra bağımlılık kazanmasına neden olan işlerde (mobilya cilası, ayakkabı tamircisi...vb.) çalıştırılmaktadır.
Bu çocuklar para kazandığı için kendini yetişkin gibi hissetmektedir. Çoğu zaman ailenin denetiminden uzaklaşan çocuk eğitimini yarım bırakmakta, akran gruplarından soyutlandığı gibi yetişkinlerin dünyasına da girememektedir. İş ortamına da uyum sağlayamayarak işten ayrılmakta ve sokaktaki sınırsız, sorumsuz özgürlüğü seçerek sosyal yaşamdan tamamen kopmaktadır.

30 Aralık 2008 Salı

Yılbaşında Neden Hindi Yenir ?

Hristiyan dünyasının Hz.İsa'nın doğumu olarak kutladığı "Noel" de sofralarında hindi bulunacak diye bir kuralları yoktur . Hatta kuralları olmadığı gibi uygulayan da pek yoktur . Bizim kendi kültürümüze ne zaman nasıl girmiştir tam bir yanıt bulamasam da bir teori üzerinden mantıklı bir sonuca ulaşabiliyorum .

Hindi Hristiyan aleminde Noel de değil , şükran gününde ( 22 Kasım) kesilir . Ancak bir Hristiyan bayramı olarak kutlanan(ki aslında dini bir bayramda değildir) bugün aynen bizim yurdumuzu da yansıtılamayacağı için bu tarihten bir ay sonrası olan ve yılbaşı mahiyetinde yurdumuzda kutlanan güne bu adeti çok sağlam bir pazarlamayla yansıtmışlar . Yani bizim yılbaşında yediğimiz hindiyi Hristiyan alemi şükran gününde yiyor . Böylelikle dış dünyada ilgiyle karşılanan hindi pazarlaması , dini gereklilikten çıkarılıp , bir adet şeklinde yılbaşında pazarlanmıştır.