31 Aralık 2008 Çarşamba

Teknoloji

Teknoloji derkenden, eminim alacağım ilk yanıt “iyi ki var...” olacaktır. Evet, iyi ki var... Teknoloji’nin günlük hayatımıza getirdiği kolaylık, rahatlık, konfor saymakla bitmez. Bugün hangi kadın çamaşır ya da bulaşık makinesinden vazgeçebilir? Hangi erkek uydu kanalından, dünya kupalarını seyretmenin rahatlığını bir kenara bırakabilir?
Evinizde oturuyorsunuz... Bir düğmeye basıyorsunuz. Tüm kirli çamaşırlarınız, diğer bir düğmeye basıyorsunuz bulaşıklarınız kendi kendine yıkanıyor. Televizyonun karşısında yerinizden kıpırdamadan bir düğmeye basıyorsunuz, karşınızda CNN, bir düğmeye basıyorsunuz BBC... Fırınınız aynı oranda becerikli. Bilgisayarınızdan hiçbir kitap karıştırmadan ihtiyacınız olan tüm bilgileri rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Görüşmelerinizi, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun cep telefonuyla hallediyorsunuz.. Artık günlerce aylarca postacı yolu gözlemeye gerek yok. E-maille anında haberleşebiliyorsunuz. Çocuğunuz artık, “sokakta arkadaşlarımla oynayacağım” diye tutturup bu trafik belasında başınızı ağrıtmıyor. Kardeşim geçmiş playstationun karşısına kendi kendine yarışlar yapıyor.
Her şey çok kolay... Her şey çok rahat...

Elif Şafak’la ‘güzellik’ üzerine söyleşi

Elif Şafak: Güzellik tanımı bir ayıklama ölçütü. Öncelikle kadınları erkeklerden ayıklamaya yarıyor çünkü güzellikle ilgili tüm dertler kadınların meselesi olarak algılanıyor. Daha sonra da kadınları kendi içlerinde ayıklamaya yarıyor. Yeterince-güzel-olmayanlar ile yeterince-güzel-olmayanlar’dan-daha-güzel-olanlar diye ikiye ayrılmış durumda kadınlar. Bu durumda kimse yeterince güzel değil çünkü “daha güzel”in olduğu yerde “güzel” olmak yetmiyor. Güzel sıfatına gelince, benim çok sevdiğim bir sıfattır bu. Güzellik-çirkinlikten başka bir şey anlarım bu kelimeden. “Güzel insan” derim, “güzel şehir”, “güzel öykü”, derim keza.Son olarak şunu eklemek istiyorum. Sufilerin söyleminde bambaşka bir önem ve anlam kazanır güzellik. İnancın da aşkın da temel kelimelerinden birisidir. Çünkü tasavvufa göre yaradan, kendi güzelliğini seyreylemek için yaratmıştır bu dünyayı. Konuyla ilgili araştırmacıların da altını çizdiği gibi, çok çok güzel bir kadın görünce sofunun verdiği tepki ile sufinin verdiği tepki birbirine tamamen zıttır. Sofu, yani ortodoks zihniyetli kişi, o kadının güzelliğini bir fitne kaynağı olarak görür. potansiyel bir yoldan çıkarıcı, baştan çıkarıcı. Çok güzel bir kadına güvenmez. Şüpheyle yaklaşır. Gelelim sufiye. Sufi, aynı kadına hayranlıkla, aşkla yaklaşır. Onda görünen güzelliğin, tüm varlıkları birbirine bağlayan döngüsel alemin özünü oluşturan güzelliğin bir yansıması olduğuna inanır. Sufi, güzel kadını över. Sadece kadını değil. Güzel olan her şeyi ve herkesi.(Uçan Süpürge Kadın İletişim Bülteni)

Neden Sokak Çocuklarının Sayısı Artıyor?

Ülkemizin hızlı bir endüstrileşme sürecine girmesiyle birlikte oluşan sağlıksız kentleşme sonucunda toplum yapısındaki değişikliklere paralel olarak aile yapısı eskiye göre farklılaşma göstermiştir. Bu farklılaşmaya ayak uyduramayan ailelerde ise bir çok istenmeyen değişimler ortaya çıkmıştır. Bu değişimlerin ilki göç olgusudur. Ekonomik nedenler başta olmak üzere terör ve diğer nedenlerden yaşadığı yeri bırakan ailede aileye para getiren kişi evin babasıyken işsiz kalması sonucu daha kolay iş bulan evin annesi sonra da çocuğu çalışmaya başlamıştır. Başka şehire göç edilmesi sonucu hemşehri dayanışması olsa da geniş ailenin getirdiği birçok avantaj ortadan kalkmıştır. Bu durum en çok çocuğu etkilemiştir. Çünkü büyükbaba, büyükanne, teyze, amca otoritesinden kurtulan çocuk küçük yerden büyük yere gelince disiplinden de hemen kopmuş ve ilk olarak okula devam etmemeye başlamıştır. Bu süreç içinde ekonomik yoksulluk ve köyden-kente göç sonucu oluşan kültürel çatışmayı da yaşayan aileler kent yaşamının dışına itilmektedir. Kırsal kesimde ailenin geleneksel olarak aldığı psikolojik, sosyal, ekonomik destek kentlerde toplumsal kurumlar tarafından sağlanamadığından, büyük ümitlerle kente göçen yığınların aile ilişkileri olumsuz etkilemekte ve çocukları başıboşluğa sürüklemektedir. Ayrıca boşanmalar, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilikler, değişik eşlerden olan çocuklar, ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi nedenler de çocukların sokak yaşamını seçmesine neden olabilmektedir.
Gecekondu ilk ismiydi şimdiyse varoşlar deniliyor ama genel anlamda tapusuz yeşil alanların ve tepelerin üzerine tuğlalar ve demir filizlerinin oturtulmasıyla kaçak olarak yapılandırılan bölgelerde yaşam kurmaya çalışan aile birimlerinden sokak çocuklarının özellikle sokakta çalışan çocukların çıktığını görüyoruz. Sorun yoğunlukla metropol illerde görülmektedir. Özellikle İstanbul gibi gecekondulaşmanın ciddi boyutlarda sorun olduğu ortamlarda ailelerin kontrolünden çıkan çocuk sayısı günden güne artmaktadır. Soruna kısa süre içinde sistemli bir müdahale yapılmaması durumunda ise bir süre sonra büyük bir olasılıkla suçluluk oranında bir patlama yaşanacak ve sorunun çözümü için daha büyük yatırımlar yapılması gerekecektir. 2828 sayılı Kanun kapsamına giren bu soruna hizmet götürmek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun görevidir. Ancak bu sorun çeşitli sorunların bileşkesi olduğundan çok yönlü bir işbirliği ve koordinasyonu içeren rehabilitasyonu gerektirmektedir. Belirtildiği gibi bu sorunun gerçek nedeni köyden kente göç, onun sonucu oluşan çarpık kentleşme, bunların beraberinde getirdiği ekonomik yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Sağlıksız aile ortamında yetişen çocuğun eğitimine önem verilmemekte, çocuğun aile bütçesine katkıda bulunması beklenmekte ve çocuk yaşına uygun olmayan ruhsal ve fiziksel sağlığını tehlikeye sokan işlerin yanı sıra bağımlılık kazanmasına neden olan işlerde (mobilya cilası, ayakkabı tamircisi...vb.) çalıştırılmaktadır.
Bu çocuklar para kazandığı için kendini yetişkin gibi hissetmektedir. Çoğu zaman ailenin denetiminden uzaklaşan çocuk eğitimini yarım bırakmakta, akran gruplarından soyutlandığı gibi yetişkinlerin dünyasına da girememektedir. İş ortamına da uyum sağlayamayarak işten ayrılmakta ve sokaktaki sınırsız, sorumsuz özgürlüğü seçerek sosyal yaşamdan tamamen kopmaktadır.

30 Aralık 2008 Salı

Yılbaşında Neden Hindi Yenir ?

Hristiyan dünyasının Hz.İsa'nın doğumu olarak kutladığı "Noel" de sofralarında hindi bulunacak diye bir kuralları yoktur . Hatta kuralları olmadığı gibi uygulayan da pek yoktur . Bizim kendi kültürümüze ne zaman nasıl girmiştir tam bir yanıt bulamasam da bir teori üzerinden mantıklı bir sonuca ulaşabiliyorum .

Hindi Hristiyan aleminde Noel de değil , şükran gününde ( 22 Kasım) kesilir . Ancak bir Hristiyan bayramı olarak kutlanan(ki aslında dini bir bayramda değildir) bugün aynen bizim yurdumuzu da yansıtılamayacağı için bu tarihten bir ay sonrası olan ve yılbaşı mahiyetinde yurdumuzda kutlanan güne bu adeti çok sağlam bir pazarlamayla yansıtmışlar . Yani bizim yılbaşında yediğimiz hindiyi Hristiyan alemi şükran gününde yiyor . Böylelikle dış dünyada ilgiyle karşılanan hindi pazarlaması , dini gereklilikten çıkarılıp , bir adet şeklinde yılbaşında pazarlanmıştır.

Filistin'deki Katliam

Filistin'de yaşanan katlima dur diyelim.Katliam diyorum çünkü hiç bir savaşta öncelik kadınlar ve çocuklar olmamalı.Orada yüzlerce minik eller cansız düşerken dünya ve insanlık buna seyirci kalmamalı.İnsan olan yanım acıyor...Bu vahşet daha ne kadar sürer bilinmez ama her geçen dakika onca masum insanın canına mal oluyor...Bu vahşeti bir müslüman ve insan olarak kınıyorum...

Video Oyunları Beyni Gençleştiriyor

Illinois Üniversitesi yakınlarında Urbana-Champaign şehirlerinde yaşayan ortalama 69-70 yaşlarında olan 39 sağlıklı insan üzerinde yapılan araştırmada, stratejik video oyunlarının yaşlıların hafızalarını artırdığı bulundu. Çalışma başladığında katılımcıların hiçbiri video oyuncusu değildi. Katılımcılar değişik zihinsel yetenek testlerinden geçirildikten sonra, 2 gruba ayrıldılar. 2 aydan fazla süren çalışmada, ilk gruptaki kişilere her bölümü 90 dakika süren 15 bölümlük "Rise Of Nations" isimli bir video oyunu oynatıldı. Diğer gruptakiler ise hiç video oyunu oynamadı. Sıfırdan bir ulus yaratma imkânı sunan ve sonrasında yarattığınız ulusun altyapısını düzenlemenizi, vatandaşlarıyla ilgilenmenizi ve sınırlarını genişletmenizi isteyen bir oyun olan "Rise Of Nations"da, bunları yaparken ordu gücü kullanmak ya da anahtar sektörlerde pazar payına sahip olarak egemenlik kurmak oyuncunun seçimine kalıyor. Oyuncu topla tüfekle savaşabiliyor ya da piyasa stratejileri geliştirerek yolunu çizebiliyor. Araştırmacı Chandramallika Basak, "Oyunda tüccarlara veya kendinizi korumak için orduya ihtiyacınız oluyor. Eğitim ve gıda için kaynaklarınızın bir kısmını kullandığınızdan emin olmanız gerekiyor. Bu oyun kaynak yönetimi ve planlama üzerinde duruyor. Sanırım, yaşlılar için bu önemli, çünkü onlardan birçoğu günlük yaşamda ayrı ayrı plan yapıyor ve kaynaklarını yönetiyor" dedi. Araştırma sona erince, tüm katılımcıların zihinsel yetenekleri tekrar test edildi. Oyun oynamayanlarla karşılaştırılınca, oyun oynayan yaşlıların hafızalarını çalıştırmada, kısa süreli hafıza, muhakeme ve görevleri birbirine bağlamada daha iyi gelişme gösterdikleri bulundu. (GÜNCE HABER)

27 Aralık 2008 Cumartesi

KURUKAHVECİ MEHMET EFENDİ

Kimisinin tiryakisi olduğu,kimisinin de günlük hayatında olmazsa olmazları arasında olan kokusuyla,aromasıyla meşur Türk usulü kahve.19.yy sonlarına kadar Türk Kahvesi çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerde tavada kavrulduktan sonra el değirmeninde çekiliyor ve içiliyordu.Bu durum Mehmet Efendi'nin kahveci dükkanını babasından devralmasına kadar sürer.1871 yılında işin başına geçen Mehmet Efendi,kahveyi dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlar.Böylece İstanbul Tahmis Sokakta taze kavrulmuş,mis gibi kahve kokusu da çevreye yayılmaya başlar.Mehmet Efendi müşterilerine sağladığı bu kolaylıkla kısa bir zaman sonra ''Kurukahveci Mehmet Efendi'' diye anılmaya başlar.Cumhuriyetten sonra 1934'te soyadı kanununun çıkmasıyla aile ''Kurukahveci'' soyadını alır.Günümüzde de bir marka olma özelliğini devam ettiriyor. (2008;artvisit,Tanıtım Sanatları)

26 Aralık 2008 Cuma

Sabah Programlarında Yeni Trend!

Geçen hafta sabah 10:00 da televizyonu açtım.Malumunuz o saatte bütün kanalları istila eden saçma sapan konular işleyen sabah programları vardı.Bilinçli izleyiciler tarafından yapılan eleştirilerden olsa gerek toplumsal sorunlara dikkat çekmeye başlamışlar.Dikkatimi çekti bu hafta ev sahibi ve kiracılara yönelik yeni yasayı konuşuyorlar.Bazı programlar bilirkişi konuklarıyla konuyu çok ciddi ele almışlardı.Umarım trend olarak kabul edilen ve kanallar arasında yarışa sahne olan bu tarz konular reyting amacı güttüğü kadar bilinçlendirme görevide görür.

ATV'de Sabah Kuşakları Bir Türlü Tutmuyor

atv, Sabahın Körü'nden bu yana sabah kuşağında aradığı programı bir türlü bulamadı. Bu kez de Nihat Doğan, Yeşim Salkım ve Banu Alkan'ın jüri olduğu sabah rogramı yayından kalktı...

Güzel Şeyler yapımın hazırladığı Sabahın Körü, atv'nin sabah kuşağında Seda Sayan karşısında tutunan tek program olmuştu. atv sonraki denemelerinde ise bir türlü istediğini bulamadı.atv'nin Kadınlar ve Erkekler adlı sabah programı da bugün yayından kalktı. Sevim Gözay'ın sunup Yeşim Salkım, Banu Alkan ve Nihat Doğan'ın jüri üyesi olarak yer alığı sabah programı izlenme oranı düşük olduğu için yayından kaldırıldı.

25 Aralık 2008 Perşembe

Beyaz Büyü

Ayağımda postallar,yürüyorum.Çok kar yağmış,yürümekte zorluk çekiyorum.Kara bata çıka çok güzel bir yere geliyorum.
Herkesin hayalinde vardır ya...Kocaman üç katlı ahşap bir dağ evi,hemen sol tarafında tek katlı şirin,küçük başka bir ev.Hava çok soğuk,burnum üşüyor,mis gibi dağ havası ciğerlerime kadar işliyor.Çam ağaçlarının üzerlerini örten karla muhteşem uyum içinde.Sol tarafımda koca çam ağacı,ahşap evlerinin önlerinde de çam ve erguvan ağaçları var.Evin yanan ışıkları tıpkı bir misafirperver bir izlenim yaratıyor.Evin ön tarafından,her basamağı karla örtülü merdivenlerinden yukarı çıkıyorum ve üşüyen ellerimle kapının zilini çalıyorum...